METABOLİK SENDROM


İnsülin direnciyle başlayan göbek tipi şişmanlık, kan yağlarının yüksekliği, hipertansiyon ve koroner arter hastalıklarının eklendiği ölümcül bir hastalıktır.

İnsülin direnci zemininde gelişir. Şehir hayatının getirdiği yüksek glisemik indeksli besinlerle beslenme ve hareketsiz yaşam gibi çevresel ve genetik faktörler etkendir.

Ülkemizde her üç erişkinden biri metabolik sendrom hastasıdır. 
Yaşla birlikte görülme sıklığı da artmaktadır. (20-29 yaş arasında %7, 60-69 yaş arasnda %44)

Metabolik sendromu olan kişilerin kalp krizi veya inme geçirme riski üç kat fazladır. Bu hastalıklar nedeniyle ölme riski ise iki kat yüksektir.

Metabolik sendromu olan kişilerde Tip 2 diyabet gelişme riski beş kat yüksektir.

Metabolik sendrom gelişiminde en önemli risk faktörleri karın bölgesinde yağlanma ve insülin direncidir.

Bunun yanında genetik faktörler, hareketsiz yaşam şekli, hormonal değişiklikler ve yaş da risk faktörleri arasındadır.



Metabolik sendromun tanı kriterleri:


Kadın
Erkek
Bel Çevresi
84 cm’den büyük
94 cm’den büyük
Trigliserid
150 mg/dl’nin üzerinde
150 mg/dl’nin üzerinde
HDL kolesterol
50 mg/dl’den düşük
40 mg/dl’den düşük
Kan Basıncı
130/85 mmHg, ya da üzerinde
130/85 mmHg, ya da üzerinde
Açlık Kan Şekeri
100 mg/dl, ya da üzerinde
100 mg/dl, ya da üzerinde


Bu belirtilerden üçü varsa o kişiye metabolik sendrom tanısı konulur. 
Uluslararası Diyabet Federasyonunun tanımlamasında bu üç kriterden birinin mutlaka  abdominal obezite olması şartı vardır.



Metabolik sendromdan nasıl korunabiliriz?

İnsulin direncine neden olan risk faktorlerinin yaşam şekli değişiklikleri ile kontrol altına alınması gerekir.

Bunun için kilo kontrolü, yüksek glisemik indeksli besinlerin kesilmesi ve düzenli egzersiz gerekir.

Düzenli fiziksel aktivite ve düşük glisemik indeksli beslenme ile sağlanacak olan %10 kilo kaybı metabolik sendrom belirtilerinin tümünde düzeltici yönde etki sağlar. 
Ayrıca genel ve kardiyovasküler ölüm oranları da azalır.

Sigara ve alkol kullanmalarının kardiyovasküler, metabolik ve hepatik komplikasyonları artıracağı aşikardır. Bu nedenle, yaşam tarzı değişiklikleri anlatılırken sigara ve alkol konusu da önemle vurgulanmalıdır.





METABOLİK SENDROMLA BAĞLANTILI HASTALIKLAR


1 – İnsülin direnci

Normalde insülin karaciğerde glukoz üretimini baskılar. Ayrıca glikozu kas ve yağ dokusu gibi dokulara taşıyarak burada ya glikojen olarak depolanmasını, ya da enerji üretmek üzere okside olmasını sağlar.

İnsülin başlıca nedenlerinden biri yüksek glisemik indeksli besinlerle beslenmeye bağlı olarak kan şekerinin sürekli yüksek seyretmesi ve hücrelere htiyacı olandan daha fazla glukoz girmesidir.

İnsülin direncinde insülinin karaciğer, kas ve yağ dokusundaki bu etkilerine karşın direnç oluşur. Bu durumda glukoz bu hücreler tarafından kullanılamaz ve kan şekeri yükselir.

Kan şekerini belli bir seviyede tutmak için pankreasın beta hücrelerinden insülin salgılanması daha da artar ve normalin 1,5 – 2 katına kadar yükselir.

Bir noktadan sonra beta hücrelerinde fonksiyon kaybı gelişince insülin salgısı da giderek azalır.

Çalışmalar insülin direnci olan bireylerde sonunda glikoz intoleransı veya insüline bağımlı olmayan diyabetin geliştiğini göstermektedir.


2 – Diabetes mellitus

Tanı kriterleri:

Açlık kan şekeri değerlerine göre;
Açlık kan şekeri 100 mg/dl’nin altında ise: Normal
Açlık kan şekeri 100-125 mg/dl arasında ise: Bozulmuş açlık glukozu (BAG)
Açlık kan şekeri 126 mg/dl’nin üzerinde ise: Diabetes mellitus

Şeker Yükleme Testi (OGTT) değerlerine göre;
2. saat kan şekeri 140 mg/dl’nin altında ise: Normal
2. saat kan şekeri 140-199 mg/dl arasında ise: Bozulmuş glukoz toleransı (BGT)
2. saat kan şekeri 200 mg/dl’nin üzerinde ise: Diabetes mellitus

Bozulmuş açlık kan şekeri ve Bozulmuş glukoz toleransı olan kişilerde diyabet gelişme riski artmıştır ve bu hastalar Pre-diyabet olarak tanımlanır.
Tokluk hiperglisemisi kardiyovaskuler risk faktörü olarak kabul edilmektedir.


3 – Hipertansiyon

Esansiyel hipertansiyonun altında genellikle insülin direnci bulunmaktadır.

İnsülinin santral sempatik aktiviteyi arttırıp, böbrekten su ve tuz tutulumunu uyarmasıyla
beklenen hipertansif etkisi, normal fizyolojik koşullar altında oluşturduğu periferik vazodilatasyona bağlı hipotansif etkisiyle dengelenmiştir.
İnsülin direnci varlığında, periferik vazodilatör etkisine de direnç geliştiği için dengelenememiş vazopressör etkisiyle hipertansiyon oluşturduğu düşünülmektedir.


4 – Dislipidemi

Metabolik sendromda trigliserid ve küçük-yoğun LDL yüksek, HDL-kolesterol düşük iken, LDL-kolesterol genellikle artmamıştır.

İnsülin direnci ilerledikçe, trigliserid düzeyleri yükselmekte, HDL düşmektedir.
Hipertrigliseridemi ve HDL düşüklüğü kardiyovaskuler hastalık riskini arttırır.


5 - Obezite

Ülkemizde 20 yaş ve üzerindeki kişilerin %34’ünde abdominal obezite görülmektedir.
Abdominal obezite insülin direncinin en önemli göstergesidir.

Her obez hasta metabolik sendrom açısından taranmalı ve visseral adipozite göstergesi
olarak vücut kitle indeksi yerine bel çevresi ölçümü kullanılmalıdır.
Bel çevresi, arkus kostaryum ve spina iliaka anterior superior arası mesafenin orta noktasından ölçülmelidir.


6 – Koroner arter hastalığı

Metabolik sendrom erken oluşan ateroskleroz için risk faktörü olarak kabul edilmektedir.

Metabolik sendromlu hastalarda koroner arter hastalığı riski 3 kat artmıştır.
Metabolik sendromlu hastalarda kardiyovaskuler mortalite %12 iken, metabolik sendromu
olmayanlarda %2.2 dir.


7 – Non-alkolik yağlı karaciğer

İnsülin direnci karaciğerde basit yağ birikiminden (hepatosteatoz), transaminaz (ALT, AST) yüksekliği (steatohepatit), hatta siroza kadar uzanabilen bir seyir izler.

Obezlerin % 75’inde hepatosteatoz, % 20’sinde steatohepatit, % 2’sinde siroz gözlenir.


8 – Polikistik over sendromu

İnsülin direnci ile ortaya çıkan kronik anovulasyon ve hiperandrojenizmle karekterizedir.

% 40 olguda bozulmuş glukoz toleransı veya aşikar DM görülür.
Erken yaşlarda kardiyovaskuler hastalık görülme riski artmıştır.


9 – Subklinik İnflamasyon

C-reaktif protein düzeyleri, abdominal obezite, trigliserid yüksekliği, HDL-düşüklüğü ve kan glukozu gibi metabolik sendrom bileşenleriyle uyumlu olarak yükselir.

Metabolik sendromlu hastalarda CRP düzeyleri arttıkça kardiyovaskuler risk artar.
Bu akut faz cevabının, zeminde varolan bir subklinik inflamasyonu yansıttığı ve bu sürecin
progresif olarak diyabet ve ateroskleroz gelişiminden, hatta plak rüptüründen sorumlu
olduğu öne sürülmektedir.


10 – Endotel Disfonksiyonu

Vaskuler endotel, normal koşullar altında birbirini dengeleyen vazodilatör (nitrik oksit)
ve vazokonstriktör (anjiyotensin II) faktörler salan aktif endokrin bir organdır. Vaskuler
endotelin bu iki fonksiyonu arasındaki dengenin kaybı endotel disfonksiyonu olarak
tanımlanır.
Metabolik sendromun klinik belirtileri ortaya çıkmadan önceki dönemlerde endotel
disfonksiyon geliştiği gösterilmiştir.
Endotel disfonksiyonunun tayini için en sık başvurulan noninvazif yöntem, brakiyal
arterde akıma bağlı dilatasyonun doppler US ile ölçülmesidir.


11. Hiperkoagülabilite

İnsülin direnci; plazminojen aktivatör inhibitör-1, koagulan sistem bileşenleri (faktör-
VII, faktör-VIII ve von-Willebrand faktörü) ve fibrinojen düzeylerini yükselterek
makrovaskuler hastalık riskini arttırır.